"Enter"a basıp içeriğe geçin

Nasip Değilmiş, Ferdane Teyzem!

Bu hafta sizlere 6 sene önce yazdığım bir yazıyı tekrar yazmaya çalışıyorum:

Yaşım küçüktü, bilmezdim neyin nesi olduğunu ama severdim seni.
Hikayeniyse sonradan öğrendim.
Ağabeyinin peşinden İstanbul’a yerleşmişsin de İstanbullu oluvermişsin.
Gel zaman git zaman Adana’ya gidip gelsen de seni hep İstanbullu olarak bilmiştim ben oysa.
Babaannemin kardeşi olduğunu bilmezdim o zaman,
‘Merdane Teyce’mdin, ‘Ferdane Teyze’m oldun:

Baraj Yolu’ndaki* evimizden tanıyorum seni.
Namazını aksatmazdın. Ben de sen namaz kılarken yanına gelir, eğilir kalkardım senle beraber.
‘Allahu ekber’ yapardık seninle.
Annem bana kızmaya kalksa benim haklı yanımı bulurdun da sen savunurdun.
Kim bilir,
yaşın belki 60’tı da 6 yaşındaymışçasına benimle oyunlar oynardın…

İstanbul’a ailecek ilk adım atışımızda bavulları Ortaköy’deki ahşap evine indirmiştik.
Babamın değil de benim gelişime daha çok sevinmiştin adeta.
Ben senin evinin sağını solunu kurcalarken yine annemin karşısındaydın, tabiki haklı olduğum sürece…
Ben yaşımı ikiye katlamıştım da sen birkaç yaş büyümüştün.
Yine benimle çocuk oluyordun;
Yıldız’da saklambaç oynayan da sendin,
evinde domino oynayan da…
Belgrat pikniğinde en sinirli çocukluk anımda yanıma bir sen yaklaşabildin,
hatırlıyorum daha dünmüşçesine
Biraz daha merak etsem, mekik örgüyü* de öğretirdin bana.
Resimler çekmiştin ‘benim makinem’den, gün gelir çıkartır bakarız diye…
Bilir misin, gün gelir çıkartır bakarım şimdilerde…

Biz Adana’ya döndük, iki sene geçmeden sen geldin peşimizden.
Ben büyümüştüm de sen yine büyümemiştin.
Bu sefer de benim gözde oyunumdan oynadık.
Önce paraları top sayıp parmağımızla kurduğumuz kalelerden geçirmeye çalıştık, olmadı masanın ortasındaki delikten düşürmeye…
Mekiğin yine elindeydi. Yelpazen de…
Yyanından ayırmazdın onları.
1980 model çerçeveli gözlüğünü olduğu gibi…

2000’in Kasım’ıydı…
Sen gelmemiştin de haberini göndermiştin.
Ne önemi vardı, Şubat’ta geleceğini duyurmuştun ya bize
Bana, bir de amcaoğluna harçlık verecektin, ‘1 haftalık harçlığım’ı bir seferde alacaktım belki de
Aralık’ta da aynı haberi verdin,
Ocak’ta da…
Kafana koymuştun, gelecektin Şubat’ta!
Şubat’ta arayan sendin yine, rahatsızlanmışsın da birkaç ay ertelemişsin yolculuğu…

Kapı zilini bekliyordum.
O da olmadı bir telefon sesi, “Bekir, ben Adana Garındayım.” diyen…

Bir akşam telefon çaldı, Ferdane Teyze.
Ben üç-beş soru çözmeye dalmışken annem açtı telefonu.
Arayan sen değildin,
ama haber senden geliyordu.
Rahatsızlanmışsın da sabah vakti ameliyata almışlar seni.
2 saatlik ameliyatın uzamış da uzamış, Ferdane Teyze…

Annemin gözleri dolunca anladım ki sen bizi bir yerlerden izlemeye başlamışsın…

Ben büyümüştüm ama yine küçülürdüm de yeniden senin çocukluk arkadaşın olurdum, Ferdane Teyze
Paralarla oynardık;
sağlığın yerindeyse saklambaç da oynardık;
olmadı okeyi sana da öğretirdik, benle oynardın, isterse annem de katılırdı, isterse babam da…

Nasip değilmiş, Ferdane Teyze.

Nur içinde yat Ferdane Teyzem, umarım mekanın cennettir.

 

* Baraj Yolu: Adana, şehir merkezinde önemli bir bulvar.
* Mekik: Oya yapmakta kullanılan, kemik, ağaç veya plastikten, iki ucu sivri, arasından iplik geçecek bir yarığı bulunan küçük araç (kaynak: TDK)

 

 

Bu yazı daha önce 05.08.2007 tarihinde Milliyet Blog’da paragrafları belli bir kalıba sokularak resimle birlikte Anılar kategorisinde yayınlanmıştır, şu ana kadar 1278 defa görüntülenmiştir.
Resim (www.belexpresse.be) adresindeki bağlantıdan edinilmiştir.
(Ferdane Teyzem’in kendi resmini koyamaktan vazgeçtim.)

Beğenebilir / Takip edebilirsiniz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir Cevap Yazın

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial